Minima Moralia (Alıntılar)
20 Mayıs, Çarşamba
Dokuz yıl önce bir arkadaşla Ankara’da buluşmuştuk. Önce sanırım bir yerde atıştırmalık bir şeyler yedik, sonra birkaç kitapçıya uğradık. Benim aklımda bir Yunus Emre romanı yazmak vardı o zaman, bazı önemli kaynaklar aldım, yavaş yavaş okudum. Sonuçta o romanı yazmasam da çok şey kazandım. Bir de felsefe okumaları iyi olan o arkadaşa tavsiye ettiğin bir felsefe kitabı göster, okuyayım, demiştim. O gün o arkadaşın seçtiği kitabı geçen hafta bitirdim. Çocuklara diyorum bu kitabı okumak dokuz yılımı aldı, gülüyorlar. O zaman başından biraz okuyup sonra unutmuşum, bir buçuk ay kadar önce tekrar baştan başladım. Kitabın başına tarih atmasaydım bilemezdim tabii kaç zamandır okuduğumu. Haziran 2011, Tatarlı, yazıyor. Son sayfaya da 2020 tarihini yazdım.
Thedor W. Adorno, Minima Moralia. İyi kitap. Bazı bölümlerinin başına tik koydum, epey bir yerini çizdim. Önemli notlar, parçalar yazmış. Sorgulayan bir üslup, kendini, içinde bulunduğu grupları irdeliyor usanmadan. Yeni bir ülkede tutunmaya çalışan mülteciler hakkında da kafa yormuş, bu da kendi kimliğinin bir parçası. Farklı konularda değinilerden oluştuğu için kitabı özetlemek mümkün değil elbette. Zaten çok yoğun, bir parçasını özetleyeyim desen yine olmaz.
Alıntı da zor. Çünkü düşünce yoğun bir şekilde sürdüğü için aradan bir cümleyi çıkarmak zor, bazen parçanın veya paragrafın tamamını almak lazım kopukluk olmaması için. Yine de bazı cümleler almak istiyorum.
“Yalıtılmış her şeyden nefret eden diyalektik teori, aforizmayı da düpedüz benimseyemez.”
//Bu cümle önsözden, sanırım neden alıntı yapmanın zor olduğunu açıklıyor biraz. Bir kitaptan alıntılar yapmak, bir çeşit aforizma derlemesi değil midir ne de olsa? //
“Geçmişte, dünyayı temsil ettiği için ailemizle çatışırken, çoğu kez, kötü bir dünyaya karşı daha da kötüsünün gizli sözcülüğünü yapmışızdır aslında.”
“Alçakgönüllülük ve tenezzül birdir. Ezilenlerin zaaflarına ayak uydururken, aslında bu zaaflarda iktidarın önkoşulunu onaylamış ve egemenliğin uygulanabilmesi için zorunlu olan kabalığı, duyarsızlığı ve şiddeti kendimizde de geliştirmiş oluruz.”
“İnsanların çektikleri acılardır asıl paylaşılması gereken: Onların haz ve eğlencelerine doğru atılmış en küçük adım, acılarının daha da şiddetlenmesine yol açacaktır.”
“Bugünkü kültürel çamuru yadsıyabilmek için, parmak uçlarımızda uyandırdığı o rahatsız edici kaşıntıyı duyabilecek kadar ona bulaşmış, ama aynı zamanda onu reddedebilecek gücü de yine bu bulaşma içinde kazanmış olmak gerekir.”
13. parça, “mülteci aydınlar” hakkında önemli şeyler söylüyor.
18’den “Sözcüğün alışılmış anlamıyla barınak, artık imkansızdır.”
“Bir otel ya da pansiyona taşınarak kendi ikametgahımızın sorumluluğundan kaçma çabası da mülteciliğin dışardan dayatılmış koşullarının bilgece bir seçim olarak görünmesini sağlar.”
“Yanlış yaşam, doğru yaşanamaz.”
“Makinelerin kendi kullanıcılarından talep ettikleri hareketler de Faşist zorbalıkta gördüğümüz o vahşi, sert, huzursuz savrukluk ve dengesizliği içermiştir çoğu zaman.”
“Gelenekten nefret edebilmek için ona sahip olmak gerekir.”
“…bir savaş ki son bulduğunda hiç kimse başlangıcını hatırlamayacak…”
“Bilginin iktidarla ilişkisi sadece uşaklıkla değil, hakikatle de ilgilidir. Çoğu bilgi, eğer güçler ilişkisiyle orantılı değilse, biçimsel açıdan ne kadar doğru olursa olsun, geçersizdir.”
“Şudur nerdeyse imkânsız olan görev: Başkalarının iktidarının da kendi iktidarsızlığımızın da bizi aptallaştırmasına izin vermemek.”
Tartışma ahlakı tanımı olarak alınabilir:
“Eskiden adına felsefe dedikleri şeyi sürdürmek isteyen entelektüel için tartışmalarda – hatta kendi akıl yürütmelerinde – haklı çıkmayı istemek kadar yakışıksız bir davranış olamaz. Haklı olma isteği, en incelikli mantıksal düşünme biçimlerinde bile, o sağ kalma ilkesinin ifadesidir; oysa felsefe de tastamam bu ilkenin yenik düşürülmesini amaçlamıştır.”
“Ortaçağda olduğu gibi bugün de krala doğruyu söyleyebilecek tek insan sarayın budalasıdır.”
“Kof ve beyhude olmayan her düşünce, tam olarak meşrulaştırılmasının imkansızlığını, bir yara izi gibi taşıyacaktır üzerinde: Tıpkı, yatakta geçireceğimiz mutlu bir sabah adına kaçırdığımız o matematik dersinin hiçbir zaman telafi edilemeyeceğini bize söyleyen düşlerimiz gibi. Düşünce, bir sabah kaçırılmış olanın anısıyla uyandırılmayı bekler – ve böylece öğretiye dönüşmeyi.”
51. bölüm, yazı hakkında, önemli bir yazı, alıntılamak için hepsini yazmak gerek dediklerimden.
“ARTIK BİR YURDU KALMAMIŞ KİŞİ İÇİN YAŞANACAK BİR YER OLUR YAZI.” cümlesinin hem altı çizilmiş, hem ayrıca sayfa başına yazılmış.
“Sonunda, yazara kendi yazılarında bile yaşanacak yer kalmamıştır.”
61. bölüm, Nietzsche’nin Deccal’i, umut, hakikat vs… Önemli.
“…toplum topyekûnlaştıkça tıpkı zekâ gibi aptallık da mutlaklaşır.”
“Açlık belirlemiştir proleter dilini. Yoksullar karınlarını doldurmak için sözcükleri çiğnerler. Dilin nesnel ruhundan bekliyorlardır toplumun kendilerine vermediği güçlü besini; ağızları sözle dolu olanların dişlerinin arasında başka bir şey yoktur. Böylece dilden öç almaya yönelirler.”
“Toplumun en kirli eğilimleriyle uyumlu olmaya fazlasıyla yatkındır soyut ütopya.”
68. bölüm, soykırım, ötekileştirme… Önemli.
“Ancak dünya ve küresel ekonomi konusundaki cehaletleriyle kendi halklarını andıran liderler bu kitleleri savaşa sürükleyip kör inatlarını da düşünmenin engeline hiç takılmamış bir projeye seferber edebilirdi. Hitler’in aptallığı, aklın bir hilesiydi.”
“İpliği pazara çıkmış ideolojilerin çekim gücü, psikolojinin ötesinde, mantıksal kanıt denen şeyin nesnel olarak belirlenmiş çürüyüşüyle açıklanmalıdır. Hakikatin yalan, yalanın da hakikat gibi göründüğü bir dönemeçteyiz şimdi.”
“Bazı nesneler, jestleri ve dolayısıyla davranış tarzlarını kendi yapılarında taşırlar. Terlik, elin hiç yardımı olmadan giyilmek üzere tasarlanmıştır. Eğilmeye karşı duyulan nefretin anıtıdır.”
“En güzel düş bile gerçeklikten farklılığını ve bağışladığı şeyin sadece bir yanılsama olduğu bilincini bir leke gibi taşır üzerinde. En tatlı düşlerde hep bir yanık tadı olmasının nedeni de budur.”
“Kuruma gösterilen özen – ki doruğuna hapishanelerde çıkar – özneye gösterilen özenden önce gelir: Tıpkı klinikteki gibi, nesne olarak görülür özne.”
“Düşünmeyi sevmemek çok geçmeden düşünmeyi becerememeye dönüşür: bir bilgiyi sabote etme söz konusu olduğunda en ustalıklı ve karmaşık itirazları hiç zorlanmadan ortaya sürebilen kişiler, kendi başlarına en basit tahminleri yapmaktan acizdir bugün.”
“En kudretli insan, işin azını kendi üstüne alıp çoğunu başkalarına yıkmayı beceren ama işe kendi adını verdiği için de bütün ödülleri cebine indiren adamdır. Kolektivizme benzer bu; ama sadece bir üstünlük duygusudur sonuçta, başkalarını denetleyebildiği için kendisi çalışmak zorunda olmayan kişiye özgü bir duygu.”
“Aydın kişi, özellikle felsefeye yatkınsa, pratik yaşamdan kopuktur: Duyduğu iğrenti onu sadece o ‘zihinsel’ denilen işlerle uğraşmaya yöneltmiştir. Ama maddi pratik sadece onun varoluş koşulu olmakla kalmaz, aynı zamanda yapıtında eleştirdiği dünyanın da temelidir. Eğer bu temel hakkında hiçbir şey bilmiyorsa, mermisini boşa harcıyor demektir.”
“Nasihat almaya yanaşmayana yardım da edilmez, diyordu burjuva, bedava öğütle kendini yardım yükümlülüğünden kurtarmayı ve aynı zamanda ona başvuran çaresiz kişi üzerinde iktidar kurmayı da umarak.” 89. Bölüm, devamı da çok iyi.
“İnsanların birbiriyle konuşmasının önkoşulları vardır: iletilmeye değer bir deneyim, ifade özgürlüğü ve kişilerin aynı anda hem bağımsız hem de ilişkili olması.”
“Öyleyse geçmişi şimdinin çamurlu akıntısının dışında tutmaya çalışmak da aptalca bir duygusallık olur. Geçmişin tek umudu, yıkıma savunmasızca maruz kaldıktan sonra, onun içinden farklı bir şey olarak çıkma olasılığıdır. Ama umutsuz ölen kişi bütün ömrünü boşuna yaşamıştır.”
“Sahiden kötüdür köle ahlakı: Efendi ahlakının sona ermeyişidir.”
“Biz derken aslında beni kastetmek, hakaretlerin en örtülüsüdür.”
//Bir de bir topluluk adına söz alıp şuna buna bir şeyler için teşekkür eden idareciler olur, en sinir olduğum tipler. Sen benden vekalet almadın ki, niçin benim adıma başkasına yalakalık yapıyorsun. Tek başına, kendi adına yap ne yapacaksan. //
128. bölüm. Çok çizilmiş.
133. bölüm “Böyle Buyurdu Zerdüşt” hakkında değiniler. Bakmak gerekebilir.
“Bugün sanatın görevi kaosu düzene getirmektir.”
“Sanat, hakikat olma yalanından kurtarılmış sihirdir.”
“Sanat yapıtları, iyi de olsa kötü de olsa fetişlerden doğduğuna göre, yapıtlarına karşı tavırları hafifçe fetişistik diye ayıplayabilir miyiz sanatçıları?”
“Umut, rahata ermemişler arasında bulunur en çok.”
144. sanat hakkında 149. bölüm, çokça çizilmiş. Soykırım, ötekileştirme, ıstırap…
Dokuz yıl önce bir arkadaşla Ankara’da buluşmuştuk. Önce sanırım bir yerde atıştırmalık bir şeyler yedik, sonra birkaç kitapçıya uğradık. Benim aklımda bir Yunus Emre romanı yazmak vardı o zaman, bazı önemli kaynaklar aldım, yavaş yavaş okudum. Sonuçta o romanı yazmasam da çok şey kazandım. Bir de felsefe okumaları iyi olan o arkadaşa tavsiye ettiğin bir felsefe kitabı göster, okuyayım, demiştim. O gün o arkadaşın seçtiği kitabı geçen hafta bitirdim. Çocuklara diyorum bu kitabı okumak dokuz yılımı aldı, gülüyorlar. O zaman başından biraz okuyup sonra unutmuşum, bir buçuk ay kadar önce tekrar baştan başladım. Kitabın başına tarih atmasaydım bilemezdim tabii kaç zamandır okuduğumu. Haziran 2011, Tatarlı, yazıyor. Son sayfaya da 2020 tarihini yazdım.
Thedor W. Adorno, Minima Moralia. İyi kitap. Bazı bölümlerinin başına tik koydum, epey bir yerini çizdim. Önemli notlar, parçalar yazmış. Sorgulayan bir üslup, kendini, içinde bulunduğu grupları irdeliyor usanmadan. Yeni bir ülkede tutunmaya çalışan mülteciler hakkında da kafa yormuş, bu da kendi kimliğinin bir parçası. Farklı konularda değinilerden oluştuğu için kitabı özetlemek mümkün değil elbette. Zaten çok yoğun, bir parçasını özetleyeyim desen yine olmaz.
Alıntı da zor. Çünkü düşünce yoğun bir şekilde sürdüğü için aradan bir cümleyi çıkarmak zor, bazen parçanın veya paragrafın tamamını almak lazım kopukluk olmaması için. Yine de bazı cümleler almak istiyorum.
“Yalıtılmış her şeyden nefret eden diyalektik teori, aforizmayı da düpedüz benimseyemez.”
//Bu cümle önsözden, sanırım neden alıntı yapmanın zor olduğunu açıklıyor biraz. Bir kitaptan alıntılar yapmak, bir çeşit aforizma derlemesi değil midir ne de olsa? //
“Geçmişte, dünyayı temsil ettiği için ailemizle çatışırken, çoğu kez, kötü bir dünyaya karşı daha da kötüsünün gizli sözcülüğünü yapmışızdır aslında.”
“Alçakgönüllülük ve tenezzül birdir. Ezilenlerin zaaflarına ayak uydururken, aslında bu zaaflarda iktidarın önkoşulunu onaylamış ve egemenliğin uygulanabilmesi için zorunlu olan kabalığı, duyarsızlığı ve şiddeti kendimizde de geliştirmiş oluruz.”
“İnsanların çektikleri acılardır asıl paylaşılması gereken: Onların haz ve eğlencelerine doğru atılmış en küçük adım, acılarının daha da şiddetlenmesine yol açacaktır.”
“Bugünkü kültürel çamuru yadsıyabilmek için, parmak uçlarımızda uyandırdığı o rahatsız edici kaşıntıyı duyabilecek kadar ona bulaşmış, ama aynı zamanda onu reddedebilecek gücü de yine bu bulaşma içinde kazanmış olmak gerekir.”
13. parça, “mülteci aydınlar” hakkında önemli şeyler söylüyor.
18’den “Sözcüğün alışılmış anlamıyla barınak, artık imkansızdır.”
“Bir otel ya da pansiyona taşınarak kendi ikametgahımızın sorumluluğundan kaçma çabası da mülteciliğin dışardan dayatılmış koşullarının bilgece bir seçim olarak görünmesini sağlar.”
“Yanlış yaşam, doğru yaşanamaz.”
“Makinelerin kendi kullanıcılarından talep ettikleri hareketler de Faşist zorbalıkta gördüğümüz o vahşi, sert, huzursuz savrukluk ve dengesizliği içermiştir çoğu zaman.”
“Gelenekten nefret edebilmek için ona sahip olmak gerekir.”
“…bir savaş ki son bulduğunda hiç kimse başlangıcını hatırlamayacak…”
“Bilginin iktidarla ilişkisi sadece uşaklıkla değil, hakikatle de ilgilidir. Çoğu bilgi, eğer güçler ilişkisiyle orantılı değilse, biçimsel açıdan ne kadar doğru olursa olsun, geçersizdir.”
“Şudur nerdeyse imkânsız olan görev: Başkalarının iktidarının da kendi iktidarsızlığımızın da bizi aptallaştırmasına izin vermemek.”
Tartışma ahlakı tanımı olarak alınabilir:
“Eskiden adına felsefe dedikleri şeyi sürdürmek isteyen entelektüel için tartışmalarda – hatta kendi akıl yürütmelerinde – haklı çıkmayı istemek kadar yakışıksız bir davranış olamaz. Haklı olma isteği, en incelikli mantıksal düşünme biçimlerinde bile, o sağ kalma ilkesinin ifadesidir; oysa felsefe de tastamam bu ilkenin yenik düşürülmesini amaçlamıştır.”
“Ortaçağda olduğu gibi bugün de krala doğruyu söyleyebilecek tek insan sarayın budalasıdır.”
“Kof ve beyhude olmayan her düşünce, tam olarak meşrulaştırılmasının imkansızlığını, bir yara izi gibi taşıyacaktır üzerinde: Tıpkı, yatakta geçireceğimiz mutlu bir sabah adına kaçırdığımız o matematik dersinin hiçbir zaman telafi edilemeyeceğini bize söyleyen düşlerimiz gibi. Düşünce, bir sabah kaçırılmış olanın anısıyla uyandırılmayı bekler – ve böylece öğretiye dönüşmeyi.”
51. bölüm, yazı hakkında, önemli bir yazı, alıntılamak için hepsini yazmak gerek dediklerimden.
“ARTIK BİR YURDU KALMAMIŞ KİŞİ İÇİN YAŞANACAK BİR YER OLUR YAZI.” cümlesinin hem altı çizilmiş, hem ayrıca sayfa başına yazılmış.
“Sonunda, yazara kendi yazılarında bile yaşanacak yer kalmamıştır.”
61. bölüm, Nietzsche’nin Deccal’i, umut, hakikat vs… Önemli.
“…toplum topyekûnlaştıkça tıpkı zekâ gibi aptallık da mutlaklaşır.”
“Açlık belirlemiştir proleter dilini. Yoksullar karınlarını doldurmak için sözcükleri çiğnerler. Dilin nesnel ruhundan bekliyorlardır toplumun kendilerine vermediği güçlü besini; ağızları sözle dolu olanların dişlerinin arasında başka bir şey yoktur. Böylece dilden öç almaya yönelirler.”
“Toplumun en kirli eğilimleriyle uyumlu olmaya fazlasıyla yatkındır soyut ütopya.”
68. bölüm, soykırım, ötekileştirme… Önemli.
“Ancak dünya ve küresel ekonomi konusundaki cehaletleriyle kendi halklarını andıran liderler bu kitleleri savaşa sürükleyip kör inatlarını da düşünmenin engeline hiç takılmamış bir projeye seferber edebilirdi. Hitler’in aptallığı, aklın bir hilesiydi.”
“İpliği pazara çıkmış ideolojilerin çekim gücü, psikolojinin ötesinde, mantıksal kanıt denen şeyin nesnel olarak belirlenmiş çürüyüşüyle açıklanmalıdır. Hakikatin yalan, yalanın da hakikat gibi göründüğü bir dönemeçteyiz şimdi.”
“Bazı nesneler, jestleri ve dolayısıyla davranış tarzlarını kendi yapılarında taşırlar. Terlik, elin hiç yardımı olmadan giyilmek üzere tasarlanmıştır. Eğilmeye karşı duyulan nefretin anıtıdır.”
“En güzel düş bile gerçeklikten farklılığını ve bağışladığı şeyin sadece bir yanılsama olduğu bilincini bir leke gibi taşır üzerinde. En tatlı düşlerde hep bir yanık tadı olmasının nedeni de budur.”
“Kuruma gösterilen özen – ki doruğuna hapishanelerde çıkar – özneye gösterilen özenden önce gelir: Tıpkı klinikteki gibi, nesne olarak görülür özne.”
“Düşünmeyi sevmemek çok geçmeden düşünmeyi becerememeye dönüşür: bir bilgiyi sabote etme söz konusu olduğunda en ustalıklı ve karmaşık itirazları hiç zorlanmadan ortaya sürebilen kişiler, kendi başlarına en basit tahminleri yapmaktan acizdir bugün.”
“En kudretli insan, işin azını kendi üstüne alıp çoğunu başkalarına yıkmayı beceren ama işe kendi adını verdiği için de bütün ödülleri cebine indiren adamdır. Kolektivizme benzer bu; ama sadece bir üstünlük duygusudur sonuçta, başkalarını denetleyebildiği için kendisi çalışmak zorunda olmayan kişiye özgü bir duygu.”
“Aydın kişi, özellikle felsefeye yatkınsa, pratik yaşamdan kopuktur: Duyduğu iğrenti onu sadece o ‘zihinsel’ denilen işlerle uğraşmaya yöneltmiştir. Ama maddi pratik sadece onun varoluş koşulu olmakla kalmaz, aynı zamanda yapıtında eleştirdiği dünyanın da temelidir. Eğer bu temel hakkında hiçbir şey bilmiyorsa, mermisini boşa harcıyor demektir.”
“Nasihat almaya yanaşmayana yardım da edilmez, diyordu burjuva, bedava öğütle kendini yardım yükümlülüğünden kurtarmayı ve aynı zamanda ona başvuran çaresiz kişi üzerinde iktidar kurmayı da umarak.” 89. Bölüm, devamı da çok iyi.
“İnsanların birbiriyle konuşmasının önkoşulları vardır: iletilmeye değer bir deneyim, ifade özgürlüğü ve kişilerin aynı anda hem bağımsız hem de ilişkili olması.”
“Öyleyse geçmişi şimdinin çamurlu akıntısının dışında tutmaya çalışmak da aptalca bir duygusallık olur. Geçmişin tek umudu, yıkıma savunmasızca maruz kaldıktan sonra, onun içinden farklı bir şey olarak çıkma olasılığıdır. Ama umutsuz ölen kişi bütün ömrünü boşuna yaşamıştır.”
“Sahiden kötüdür köle ahlakı: Efendi ahlakının sona ermeyişidir.”
“Biz derken aslında beni kastetmek, hakaretlerin en örtülüsüdür.”
//Bir de bir topluluk adına söz alıp şuna buna bir şeyler için teşekkür eden idareciler olur, en sinir olduğum tipler. Sen benden vekalet almadın ki, niçin benim adıma başkasına yalakalık yapıyorsun. Tek başına, kendi adına yap ne yapacaksan. //
128. bölüm. Çok çizilmiş.
133. bölüm “Böyle Buyurdu Zerdüşt” hakkında değiniler. Bakmak gerekebilir.
“Bugün sanatın görevi kaosu düzene getirmektir.”
“Sanat, hakikat olma yalanından kurtarılmış sihirdir.”
“Sanat yapıtları, iyi de olsa kötü de olsa fetişlerden doğduğuna göre, yapıtlarına karşı tavırları hafifçe fetişistik diye ayıplayabilir miyiz sanatçıları?”
“Umut, rahata ermemişler arasında bulunur en çok.”
144. sanat hakkında 149. bölüm, çokça çizilmiş. Soykırım, ötekileştirme, ıstırap…
Yorumlar
Yorum Gönder