KÜLTÜR VE DEĞER

“Kültür ve Değer” Ludwig Wittgenstein’in vefatından sonra geride bıraktığı notlardan derlenmiş bir kitap. Metis Yayınlarında “Kesinlik Üstüne” ile aynı ciltte yayımlanmış. Farklı amaçlarla yazılmış notlar olmalı bunlar. Bazıları bir kitabın takdim yazısı bazıları belki daha sonra yazmayı düşündüğü bir metnin çekirdeği. Kitaptan altını çizdiğim cümlelerin bir kısmı aşağıda. Tırnak içinde düşünürün sözü, eğik çizgiler arasında bendeki çağrışımları.

“İnsan bakışı, şeyleri değerli hale getirme gücüne sahip; gerçi böylece fiyatlarının arttığı da doğru.”

//Mahtumkulu Firaği’nin bir dizesi vardı. “Nazarım simyadır mis altın bolar.” Mis altın demek Türkmencede. Bir de Bediüzzaman’dan bir söz: Bakış niyet şeylerin değiştirir. Hatta bu iki sözü merkeze alan bir deneme yazmıştım. Bu cümleyi o zaman bilseydim belki denemede benzer bir yaklaşım olarak yer bulurdu. Önemli bir şey bakışın şeyleri daha değerli hale getirmesi. Bu cümledeki haliyle 23. Sözdeki usta sanatkara nispet edilerek değer kazanan eser örneğini de hatırlatıyor ayrıca.//

“Bir yere nasıl gidileceğini miyop birine tarif etmek güçtür. Çünkü şunu söyleyemezsiniz: “Şu on mil ötedeki kilise kulesini gözden kaybetme, o yöne yürü.”

//Miyopluk başa bela. Yıldızlara bakarak uyuyamıyor mesela bir miyop, gözlüğünü çıkarınca yıldızların ışığı dağılıyor, birbirine karışıyor. Bizzat denedim. Düşünce söz konusu olduğunda da öyle olmalı. Düşünce miyopları değil kilise kulesiyle, deniz feneriyle bile yollarını tayin edemeyebilirler.//

“İdealim belli bir dinginlik. Tutkularla karışmadan onlara ortam sağlayan bir tapınak.”

//Bu cümleyi okuyunca Cemil Meriç’i hatırladım. Bu cümledeki tapınak sözcüğü mü tetikledi bu çağrışımı yoksa bir önceki kule mi bilemedim.//

“İyi olan kutsaldır da. Tuhaf olan bu benim etik anlayışımı özetliyor. “Doğaüstünü ancak doğaüstü olan ifade edebilir.”

//İlginç bir şeyden bahsettiğini düşündüm ama anlamadım. Sanırım diğer kitaplarını okuyan biri anlayabilir ancak.//

“Sanki bugün yıldırım 2000 yıl öncesinden daha harcıâlem ya da daha az şaşırtıcıymış gibi.
Hayret duymaları için insanların -ve belki halkların- uyanmaları gerekir. Bilim onları yeniden uykuya yatırmanın bir yolu.”

//Üstünde çok konuşulabilecek cümleler. Rutindeki olağanüstülük aslında 2000 yıl önce ne kadar şaşırtıcıysa şimdi de öyle. Bilim “nasıl”ı bir parça açıklayarak şaşırtıcı olanı sıradanlaştırıyor.  “Niçin”i felsefeye bırakıyor, felsefe dine paslıyor, ben artık olur olmaz her konuda konuşmayacağım diyor. Falan filan...//

“Yazdığım her cümle, bütünü, yani tekrar tekrar aynı şeyi söylemeye çalışıyor; neredeyse aynı nesnenin farklı açılardan görünümleri gibi.”

//Niçin çok tekrar ediyor diye düşünmüştüm “Kesinlik Üstüne”yi okurken. Açıklaması buymuş. Aynı nesnenin veya olgunun farklı açılardan farklı görülmesi kurmacada da önemlidir. Öğrencilerime oturdukları yerden pencereden gördüklerini yazmalarını söylemiştim birinde. Gördüğünü değil bildiğini yazanların yanlış yaptığını anlatmıştım sonra. Her birinin bir parça farklı bir şey gördüğünü, yazarken de onu yazmalarının gerektiğini anlatmıştım. Amacım bir öykü/roman unsuru olarak bakış açısının önemini anlatmaya çalışmaktı.//

“Kişi kendi zamanının ilerisindeyse yalnızca, gün gelir, zaman onu yakalar.”

“Düşünür, teknik ressama çok benzer. Bütün bağlantıları vermek ister.”

//Sanırım şair veya romancı da ressama benziyor. Öyle bir zorunluluğu yok.//

“Büyük ustaların yapıtları, çevremizde doğup batan yıldızlardır. Şimdi batmış durumdaki her büyük yapıtın zamanı tekrar gelecektir.”

“Gerçekten kalemimle düşünüyorum, zira birçok durumda elimin ne yazdığını kafam hiç bilmiyor.”

//Ben de öyleyim ve bunun bir eksiklik olduğunu sanıyordum. Düşünürün bu sözü beni rahatlattı.//

“Başkasının derinlikleriyle oynama!”

“Bir özveride bulunup sonra da bununla övünürsen, özverinle birlikte lanetlenirsin.”

“Düşünceler de kimi zaman olgunlaşmadan düşer ağaçtan.”

“Düşünmede de bir sürme vakti vardır, bir de hasat vakti.
Her gün çok miktarda yazmak bana doyum veriyor. Bu çocukça ama böyle.”

//Sanırım her gün çokça yazmak sürme vakti; üzerinde durma, eleme, düzeltme ve son şeklini verme hasat vakti. Belki bir önceki söz de bununla ilgili. Vakti gelmeden hasat edilen düşünce olgunlaşmadan düşen meyve benzer şeylerdir. Emin değilim ama.//

“Bazen bir ifade dilden çıkarılıp temizlenmeye gönderilmeli - sonra yeniden dolaşıma sokulabilir.”

//Kavramlar çok kullanılmaktan kirlenebilir, büyüsünü yitirebilir, ilginç bir metafor harcıalem bir deyime döner ağızdan ağıza dolaşarak.//

“Derin ve sığ uykunun fiilen var olduğu kadar, insanın derinliğinde ortaya çıkan ve yüzeyde sıçrayıp oynayan düşünceler de vardır.”

“Temellere inmek hep unutuluyor. Soru işareti yeterince derine konmuyor.”

“Bilgi gridir. Yaşam ve din ise renk doludur.”

“Kuru üzümler kekin en iyi parçası olabilir; ama bir torba kuru üzüm kekten daha iyi değildir; ve bize bir torba kuru üzüm verebilecek konumdaki biri yine de bunlarla bir kek yapamaz, nerede kaldı daha iyi bir şey yapsın.
Kraus’u ve aforizmalarını düşünüyorum, ama kendimi ve kendi değinilerimi de.
Kek, sanki şu değildir; seyreltilmiş kuru üzümler.”

“Sürekli noktalama işaretleriyle aslında okuma hızını yavaşlatmak istiyorum. Zira yavaş okunmak istiyorum. (Kendi okuduğum gibi.)”

//Yavaş okunmak isteyen yazarlar çok olmalı. Hızlı okuma ayrıntıların atlanmasına sebep olabilir. Belki tuhaf ama yine Bediüzzaman aklıma geldi. Bir yerde el yazısıyla çoğaltılan eserlerini çocuklar yazmış göndermiş. Bu da iyi bir bakıma, diyor, böylece hızlı okunamaz, olması gerektiği gibi yavaş yavaş okunur.//

“Dürüst dindar düşünür, ip cambazına benzer. Neredeyse havada yürüyormuş gibi görünür. Dayandığı şey, hayal edilebilecek en ince şeydir. Ve yine de onun üstünde yürümek gerçekten mümkündür.”

//Her dürüst dindar düşünür kendince sağlam bir temele dayandırır düşüncelerini. Din sistemleri kendi içinde tutarlıdır. Açıklaması vardır ama bunu kim nasıl anlar ayrı mesele.//

“Okurun da yapabileceğini okura bırak.”

//Ne güzel, benim kurmacadaki prensiplerimden biri bu, her şeyi açıklama, gözüne sokmayayım okurun. Bendeki kadar akıl onda da var.//

“Hemen her zaman kendimle söyleşilerimi yazıyorum. Kendimle kafa kafaya verdiğimde kendime söylediklerimi.”

“Kültür bir içtüzüktür. Ya da en azından bir içtüzük varsayar.”

“Sebt günü basitçe bir dinlenme ve güç toplama günü değildir. Yaptıklarımıza yalnızca içeriden değil, dışarıdan da bakmamız beklenir.”

//Bu kitapta ufuk açıcı bulduğum sözlerden biri oldu bu. Bir kaç yıldır yaşadıklarımı bir çeşit sebt günü gibi de değerlendirebileceğimi düşündüm. Ama bu cümlede anlatıldığı şekilde.//

“Filozofların birbiriyle selamlaşma biçimi şöyle olmalı: ‘Acele etmeyesin!’”

“Tanrı bana şöyle diyebilir: ‘Seni kendi ağzınla yargılıyorum. Kendi eylemlerin nefretle sarstı seni, onları başkalarında görünce.’”

//Empati böyle bir şey mi?//

“Şeytan’a inanmanın anlamı, bize ilham edilen her şeyin iyi olmadığı mı?”

Yorumlar

Popüler Yayınlar